Bir akrabamın vefatı dolayısıyla, İstanbul’un faniler dünyası mutfağını tüm çarpıcılığı ile yaşadım. Yiğidin hakkını yiğide vermeli. Gerek Kadıköy Belediyesi, gerekse Diyanet İşleri, insanların bu acılı günlerinde son derece sevecen ve hızlı davranıyorlar.
Devlete vergi yatırırken bile, sıkıcı formalitelerle uğraşmaya alışmış olan vatandaşlar, bu umulmadık servise şaşıp kalıyorlar.
Madalyonun
öbür yüzü biraz karışık.Eğer önceden mezar yeri satın alınmamışsa,
kalan sağların işi zor. Beğenmediğimiz klasik mezarlarımız
Karacaahmet’te, caddeye nazır bir aile kabristanı bir milyar lira.
Büyük
dedemiz 35 yıl önce 120 liraya, huzur dolu Heybeliada’da bir mezarlık
satın almasaymış; üzüntülü atmosferde, bir de yer arama telaşı
yaşayacakmışız.
Alanya’da yapsatçıların fethedemediği ender yeşil
alanlardan olan mezarlıkların kıymetini iyi bilelim. “ İstanbul’un taşı
toprağı altın “ diye boşa demiyorlar. Mezarlık fiyatları da, altın
borsasına endekslenmiş.
Parasız Yaşamak Pahalı!..
Ferhan Şensoy’un son oyunlarından biri olan “Parasız yaşamak pahalı “; İstanbullu tiyatro severlere neşeli dakikalar yaşatıyor.
Derya Baykal Şensoy’un ilk eşinden olan oğlu, sergilediği başarılı oyunla tiyatrocu olacağını müjdeliyor.
Azılı
Şensoy hayranları, “Şahları da vururlar” ve “Ferhangi şeyler” gibi
eserlerinden sonra, diğer oyunlarına dudak büküyorlarsa da, Ferhan
Şensoy hemen tüm oyun üstün form gösteriyor.
Ülkemizin, belki de
gelmiş geçmiş en üretken tiyatrocusu Ferhan Şensoy; kimsenin yaptığını
pek beğenmediğinden, yaklaşık tüm oyunları A’dan Z’ye kendisine ait.
Metin,
müzik, kostüm tasarım, başrol, yönetim, kısaca her şey Ferhan
Şensoy’dan. Kulağımıza geldiği kadarı ile karısı dahil tüm tiyatro
çalışanlarları, bu megalo tiyatrocudan hafif şikayetçi.
Tarihi
Ses Tiyatrosu’nu tek kişilik özgün oyunu Ferhangi Şeyler’in Anadolu
turne gelirleriyle eski görkemine kavuşturan Ferhan Şensoy, tüm
aksiliklerine rağmen canlı bir tiyatro dehası.
İstanbul’a yolunuz düşerse, en az bir gününüzü Ses Tiyatrosu’nda, Orta Oyuncuları’na ayırmanızı şiddetle öneririm
Alo!.. Alanya, Beni Duyuyor musun?
Sıra
patron çekiştirme bölümüne geldi. İstanbul’a gelirken Alanya
aktüalitesinden uzak kalmamak için, gazeteye abone olma şartlarını Bay
Dim II’den öğrenmek istemiştim. Kendisi hayretle, “Rica ederim Tunç,
lafı mı olur. Gittiğinin dördüncü gününden itibaren gazeteyi düzenli
olarak elinde bil” dedi.
Ben de bu konuşmadan etkilenerek, “Ne
servis yahu, bu gazete boşuna bunca yıl ayakta kalmıyor” demiştim. Gelin
görün ki, geleli bir ayı geçmesine rağmen, İstanbul’a İzlanda dergileri
bile geldi ama, bizim Yeni Alanya’dan ses yok
Bir iki kez telefonda şaka yollu hatırlattım. “Hay Allah! Nasıl da unutmuşum, yarın yola çıkıyor” dedi, yine tıss yok.
Yoğunluğunun
ve dalgınlığının en önemli gerekçesi de, yeni TV kuruluş çalışmaları.
Beyefendi sanki BBC kuruyor. Patronu gören varsa, bu notumu iletsin.
Tunç’a oksijen niyetine gazete gelmezse, kendisi “PES” aşamasında.
Tunç Müstecaplıoğlu
16/01/1994